Ankarabaku.com olarak Türk Dünyası Parlamenterler Birliği Başkanı, 21. Dönem MHP Trabzon Milletvekili Nail Çelebi ile Azerbaycan, Türkiye ve bölgede gelişen olaylar üzerine röportaj gerçekleştirdik.
-Sayın ÇELEBİ, Azerbaycan ile Ermenistan’ın arasında yaşanan ve 44 gün süren Azerbaycan-Ermenistan çatışması hakkında neler söylemek istersiniz?
-Geçmişi 18. yüzyıla kadar uzanan Ermeni Meselesi, Azerbaycan ile Ermenistan arasında 27 Eylül 2020 ile 9 Kasım 2020 tarihlerinde yaşanan ve 44 gün süren sıcak çatışmalarla yeniden dünya gündemine geldi. Kafkasların ve Karabağ’ın tarihsel ve stratejik öneminin bu sorunların temel kaynağı olduğunu düşünüyorum. Karabağ ve Dağlık Karabağ, Azerbaycan, Türkiye ve Rusya arasında yer alan, yer altı zenginlikleri açısından zengin ve son derece stratejik öneme sahip bir coğrafya. Bu bölge ticari ve ekonomik yolların geçiş güzergâhında ve enerji koridoru üzerinde. Üstelik petrol ve doğal gazın Batı’ya arzında önemli bir geçiş noktası konumunda. Rusya’nın sıcak denizlere ve Akdeniz’e inme politikaları açısından da oldukça önem arz ediyor. Ayrıca bölgenin tek hava alanına sahip Hocalı’nın burada olması da önemlidir. Karabağ ve Dağlık Karabağ, Türkiye’nin Nahçıvan ve Azerbaycan üzerinden Türk Cumhuriyetlerine ve Avrasya’ya bağlantısını sağlamaktadır. Türk Cumhuriyetlerinin ise Azerbaycan ve Nahçıvan üzerinden Türkiye’ye bağlantı noktasıdır. Türk Cumhuriyetlerinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlantısını sağlayan stratejik öneme sahiptir.
Tarihi geçmişine baktığımızda Rusya’nın zengin altın ve maden yatakları bulunan bu bölgeyi kontrol etmek istediğini görüyoruz. Sovyetler Birliği tarafından 1923’te Karabağ’ın dağlık bölgesinde Ermenilere muhtariyet verilerek Dağlık Karabağ muhtar vilayeti meydana getirildi. Sovyet Rusya’nın dağılma sürecinin başladığı dönem, Sovyet Rusya’ya dahil Azerbaycan ile Sovyet Rusya’ya dahil Ermenistan arasında uzun yıllar sürecek sorunların başladığı yıllardı.
1988 yılında Ermeni, Dağlık Karabağ’ı topraklarına katmak için harekete geçti. Sovyet Rusya’nın dağılma sürecinin ayak seslerinin duyulduğu bu dönemde 1989-1992 yıllarında Ermenistan’da yaşayan 200 bin Azerbaycan Türkü şiddette maruz kalma, öldürülme ve mallarının yağmalanması suretiyle ata-dede topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır. Ermenistan’ın hedefi dün olduğu gibi bugün de Rusların yardımıyla Dağlık Karabağ ile Ermenistan’ı birleştirmektir. Ermenilerin 1992 Hocalı’da Azerbaycan Türklerine soykırım uygulamaları, 613 Azerbaycan Türkünün katledilmesi, 1992’de Laçin Koridoru’nu işgalleri, Nisan 1993’te Kelbecer’i işgal ve Fuzuli’ye saldırıları Ermenistan yayılmacılığının Dağlık Karabağ’la sınırlı olmadığını gösterdi. Dağlık Karabağ’ın kuzeyindeki Kelbecer ve güneyindeki Fuzuli, Cebrail, Kubatlı’yı işgal ederek yayılmacılıklarını sürdürdüler.
Ermeni diasporasının mimarları ABD ve Avrupa’nın özellikle İngiltere, Fransa’nın destekleriyle başa gelen Nikol Paşinyan Azerbaycan’ı 1990’ların Azerbaycan’ı sanarak saldırdı. Ermeniler, Azerbaycan toprağı olan Karabağ ve Dağlık Karabağ’daki işgal ve saldırılarına geçtiğimiz Temmuz ayında yeniden başladı.
12 Temmuz 2020’de Azerbaycan’ın kuzeyindeki Tovuz bölgesine topçu saldırıları ve 27 Eylül 2020 sabahı işgalci Ermeni askerlerinin Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki cephe hattı boyunca sivil ve askeri mevzilere hedef gözetmeksizin büyük çaplı silahlar, top ve havanlarla saldırıları başladı. Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarmaya başlaması, iki ülke arasında 44 gün süren sıcak çatışmaya yol açtı. Azerbaycan meşru savunma hakkını kullanarak Ermeni saldırılarına karşılık vermiş ve 30 yıldır işgal altında olan topraklarını kurtarmak için karşı harekât başlatmakla uluslararası antlaşmalar kapsamında haklı olduğunu göstermiştir.
-Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında Türkiye’nin rolünü değerlendirir misiniz?
-Azerbaycan silahlı kuvvetleri işgal edilmiş topraklarını kurtarma gücüne fazlasıyla sahip olduğunu 44 günde gösterdi. Azerbaycan ve Türk Ordusunun bu şanlı başarısı ile Kafkaslarda dengeler değişti. Rusya’nın garantörlüğünde yapılan 10 Kasım tarihli Rusya-Azerbaycan ve Ermenistan arasında yapılan “Karabağ Ateşkes Anlaşması” ile Güney Kafkasya’da yeni bir süreç başladı. Azerbaycan tarafından Şuşa’nın kurtarılmasından sonra Bakü istediği çekilme takvimini karşı tarafa kabul ettirirken Laçin, Kelbecer ve Ağdam savaşmadan masada kurtarıldı. Sahada Azerbaycan askeri yeterliliğini göstermeye devam edecektir. İlham Aliyev meşru olarak haklılığını, askerî alanda elde ettiği başarılarla diplomasi masasına taşıdı.
Azerbaycan bu dönemde Türkiye’nin artan dengeleyici gücünü yanına almakla 1991’den itibaren uluslar arası alanda karşı karşıya kaldığı çözümsüzlük ve çaresizliğinden kurtularak, 2020 yılında meşru hakkaniyetine ulaştı. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki kadim kardeşlik iki devletli tek millet şiarını aşarak tek devlet hâlinde hareket etme yeteneğini gösterdi. Bakü Türkiye’nin dengeleyici gücü ile “sahada ve masada” her zamankinden daha güçlü hâle geldi. Azerbaycan’ın, bu son 44 günde elde ettiği üstünlüğü ve Türkiye’nin dengeleyici güç olarak etkisi başta Rusya, ABD, Fransa ve İran’ın Karabağ sorununa yaklaşımlarını yeniden değerlendirmelerine yol açtı.
-“Karabağ Ateşkes Anlaşması” hakkında ne söylemek istersiniz?
-Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarının bir bir kurtararak zaferle ilerlemesi esnasında sessizliğini koruyan Rusya, nihayetinde devreye girdi ve 9 Kasım 2020’de Karabağ Ateşkes Anlaşması imzalandı ve bir gün sonra çatışmalar sona erdi. Ateşkesi denetlemek üzere “Ortak Merkez”de görev almak üzere Azerbaycan’a gönderilmesi planlanan Türk askeri için hazırlanan ve 1 yıl süre ile geçerli “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi”, 17 Kasım 2020’de TBMM’de kabul edildi. Tezkere konusunda Türkiye’den yapılan açıklamada Karabağ Ateşkesi’nin kontrolü ve denetimi için oluşturulması planlanan Türk-Rus Ortak Gözlem Merkezi mutabakatının imzalandığı duyurulmuş, ayrıca Türk askerinin “Ortak Barış Gücü”nde yer alacağı belirtilmiştir. Rusya, “Karabağ’da ateşkesin izlenmesi için kurulacak Rus-Türk gözlem merkezinin İnsansız Hava Araçları (İHA) vasıtasıyla görev yapacağını, Türk gözlemcilerin Dağlık Karabağ’a girmeyeceğini, bu hususun Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin imzaladığı anlaşma metninde açık bir şekilde yer aldığını” açıklamıştır. Rusya ayrıca “Türk gözlemcilerin hareket alanlarının Azerbaycan topraklarında belirlenecek Rus-Türk gözlem merkeziyle sınırlı olacağını ve merkezin, Dağlık Karabağ’da çatışmaların yaşandığı bölgeye uzak bir noktada bulunacağını” belirtmiştir.
-Sayın ÇELEBİ, Rusya yapılan anlaşma ile Güney Kafkasya’da her iki tarafta etki oluşturabilme kozunu kullandı. Size göre gelecekteki riskler nelerdir?
-Rusya’nın hazırladığı, Azerbaycan ve Ermenistan’a kabul ettirdiği “Üçlü Mutabakat” yani “Karabağ Ateşkes Anlaşması”na göre, Rusya “Barış Gücü” adıyla askerlerini Ermenistan-Dağlık Karabağ arasındaki Laçin Koridoru ile Azerbaycan-Nahçıvan arasındaki Zengilan Koridoru da dahil olmak üzere 23 noktaya yerleştiğini ve göreve başladığını açıkladı. Sözünü ettiğimiz sahada Rusya’nın kontrolü ele geçirdiği gözlenmektedir. Anlaşma ile ihtilaflı konular çözüme kavuşturulmadan Hocalı, Hocavend, Hankendi, Ağdere başta olmak üzere bu bölgeler Ermenistan kontrolüne bırakıldı.
Türk koridorunu anahtarı Rusya’da olacak. Bu orta ve uzun vadede bağımlılık demek. Rusya, Karabağ’daki Azerbaycan’a 7 rayonu geri verdirmenin yanı sıra Şuşa hariç Dağlık Karabağ’da Ermeni varlığını devam ettirdi.
Moskova Şuşa’nın kurtarılmasının ardından Ermenistan’ı da daha fazla mahvolmaktan kurtarırken ve Dağlık Karabağ’ın tamamen Azerbaycan eline geçmesini engellerken bölgede yerleşik bir Ermeni nüfusun kalmasını sağlayacak adımı atmaktan çekinmedi. Ermenistan-Laçın Koridoru-Dağlık Karabağ hattında, gerekse de Nahçıvan’dan Azerbaycan’a bağlanması planlanan koridorun (Zengezur üzerinden) güvenliği ve işlemesi için “Barış Gücü” sağlayan Rusya hem Ermenistan adına hem de Azerbaycan adına kritik bir pozisyonda olacak.,
Türkiye’den başlayıp Nahçıvan’a ve oradan Bakü ve Hazar’a, oradan da Orta Asya’ya varması beklenebilecek yeni ve kesintisiz ulaştırma koridorunun Zengezur’da açılması önemli ama Rus kontrolünde bir hat olacak.
-Rusların “Kafkas politikası” ve “Ankara’yı sürece dahil etmesi” konusunda neler düşünüyorsunuz?
-Türkiye’nin bölgede Karabağ dışında yeri henüz belli olmayan Azerbaycan topraklarında Rusya ile birlikte asker bulundurması elbette bir kazanım. Türk askerinin Rus askerleriyle birlikte Laçin çevresinde yer alması gerekliydi ve olması gerekendi. Daha önemlisi Türk askerinin de Nahçıvan’da açılacak koridorda Rus askerleriyle birlikte konuşlanması çok önemliydi. Ne yazık ki mümkün olmadı. İlerleyen günlerde Erivan’da Rus yanlısı iktidarın iş başına gelmesi bekleniyor. Bugün Ermenistan’da iş başındaki Batı yanlısı hükümetin sonunun geleceğini düşündüğümüzde Moskova, sorunu Ankara-Bakü-Erivan hattında tutarak diğer tarafların müdahalesini engelledi.
Rusya, Güney Kafkasya’da her iki tarafta söz sahibi olma kozunu yapılan anlaşma ile kullandı. Rusya SSCB döneminden beri devam eden “arka bahçe” stratejisini devam ettiriyor. Putin tamam en taktiksel bir hamle yaptı. “Kafkasya patron benim” diyen Moskova, ABD müdahalesini engelleyerek, yeni jeopolitik durumu anlaşma ile detaylandırdı. Biden’li ABD dönemi başlamadan sorunu kendi istediği noktaya getirdi.
Rusya, Ankara’yı sürece dahi ederek Türkiye’nin ABD Başkanı Biden ile yaşayacağı sorunlarda Rusya’nın seçenek ve destekçi olabileceği mesajını verdi. Putin, Rusya’nın gelecekte içerisine girebileceği bölgesel yalnızlaşma açısından Azerbaycan ve Türkiye’nin taleplerine cevap verdi.
-Kafkaslar’daki güç savaşlarında Türk Dünyasını neler bekliyor?
-400 yıllık Rus siyasetinin Türkler üzerindeki tecrübe ve tesirini göz ardı etmemeliyiz. Bugün Türkiye, Rusya ve İran bölge politikalarında belirleyici role sahip. Rusya Kafkasya’da bölgesel güç konumunu korumak için “Kafkasya politikasını” Ermenistan üzerinden sürdüremeyeceğini görmektedir. Karabağ problemi Azerbaycan, Türkiye, Rusya ve İran’ı yakından ilgilendiriyor. Sorunun bu ülkelerle ortaklaşa çözülmesi önem kazanıyor. Bölge ülkeleri ile iş birliğinin olmaması hâlinde Batılı ülkelerin bölgeye el atması bölge için telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açacaktır.
ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler tarafından köşeye sıkıştırılan Rusya yanı başındaki, bölge politikalarında etkin bir ülke olan Türkiye gibi bir partneri göz ardı etme lüksünün olmadığını gördü. Rusya asırlardır Türkler üzerine oynamış olduğu oyunlara rağmen bugün çıkarları örtüşmese de, Türkiye ile karşılıklı kazan kazan yöntemiyle işbirliğine girmektedir. Türkiye’nin de Batı’nın ikiyüzlü davrandığı noktada Rusya ile birçok sahada işbirliğine girmesi, hislerden uzak, akılcı politikalarla mümkün olabilir. Elbette Türkiye millî menfaatleri için bağımsız politikalar uygulayarak bölge ülkeleri Rusya ve İran başta olmak üzere, her iki ülke ile karşılıklı saygı ilkeleri çerçevesinde geleceğe emin adımlarla yürümektedir. “Türk Devletleri Birliği”nin kurulması ve Türk dünyasında siyasi ve ekonomik birlikteliğin meydana gelmesi elbette bölge ülkelerini rahatsız edecektir. Rusya ve İran’ın “Türk Devletleri Birliği”ne bir noktada destek vermeleri, bu ülkelerin Batılı ülkelerin küresel planları ile sürekli karşı karşıya kalmalarını engelleyecektir.
Küresel güç odaklarının Kuşak Yol projesinin savaşları Kırgızistan’dan başlayarak Karabağ Türk toprakları ekseninde devam ediyor. Trilyon dolarlık ekonomik savaşların ekseninde Kafkasya’da kırılganlıklar ve mücadele devam edecektir. 1991’in şartları artık yok. Kafkasya’da güçlenen Azerbaycan ve dengeleyici güç Türkiye var. 21. yüzyıl Türklerin yüzyılı olmalıdır.
Röportaj: NEVİN BALTA
Comments