Ermenistan’ın ve Ermeni lobisinin onlarca yıldır sözde Ermeni Soykırım iddiaları ile uluslararası kamuoyunu kandırma ve yanlış yönlendirmeleri devam etmektedir. Hatta nefret söylemleri ile Türk Milleti hedef gösterilmektedir.
“Millet-i Sadıka” unvanı verilmelerine rağmen, 1836’dan 1915’e kadar onlarca isyan hareketi ile tebaası oldukları nerdeyse devletin her bölgesinde Osmanlı Devleti’ne baş kaldıran ve on binlerce masum Türk ve Müslüman ahaliyi katleden, tedhiş ve tecavüzlerle halkı yıldıran Ermeniler, bu yaptıklarını yok sayarak utanmadan/sıkılmadan Türk Milleti’nin soykırımla itham edebilmektedirler.
Ermenilerin sırf Birinci Dünya Savaşı döneminde katlettikleri Türk nüfusu, kendi kayıplarından yaklaşık 5 kat fazla olduğu, başta Türk arşivleri olmak üzere Ermenistan, İngiltere, Rusya, ABD ve birçok Batı ülkesinin arşivlerinde de mevcuttur.
Cephe gerisinde Ermenilerin Müslüman halka karşı saldırılarını engelleyemeyen Osmanlı Devleti, son çare olarak 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu’nu çıkartmak zorunda kalmış ve Ermenilerin bir kısmını yine kendi toprakları içerisinde bulunan Suriye bölgesine göç ettirmiştir.
Alınan bütün tedbirlere rağmen Ermenilerden bazı kayıplar olduğu Osmanlı Arşiv belgelerinde de görülmektedir. Zira Birinci Dünya Savaşı’nı bir yürüten devletin almaya çalıştığı bütün tedbirlere rağmen, başta hastalık, ilaç yetersizliği ve iklim şartlarına bağlı olmak üzere türlü nedenlerle hayatını kaybedenler olmuştur. Dolayısı ile İttihat Partisi’nin son toplantısında Talat Paşa’nın yapmış olduğu değerlendirmelerine göre tehcir esnasında Ermeni kaybının yaklaşık 300.000 olduğu görülmektedir. Bu sayı Batılı kaynaklarca çok daha abartılarak 1.500.000’e kadar çıkartılıyor olsa da o dönemde Osmanlı Devleti sınırları içerisinde toplam 1.300.000 Ermeni olduğu bilinmektedir ve Batı’nın abartısı da kendiyle çelişkileri de ortaya çıkmaktadır
Öyle ki “Malta Yargılamaları sonucu” İngiliz Kraliyet Savcılığı tarafından da tescil edildiği gibi 1915 Tehcir Kararı bir soykırım değildir. Yine aynı karar dahilinde Ermeni iddiaları somut delillere dayandırılamadığı için dava dosyası delil yetersizliğinden düşürülmüş ve Türk Milleti resmi olarak aklanmıştır. Hatta İngiliz Kraliyet Savcılığı’nın Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nden talep ettiği, iddialara ilişkin belge ve dokümanlara “somut deliller bulunamamıştır” denilerek cevap verildiği de İngiliz ve ABD arşivlerinde yer almaktadır.
Hal böyleyken Ermenistan kendi arşivlerini de uluslararası kamuoyunun incelemelerine aç(a)mamaktadır. Öyle ki Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni dahi 1923 yılında Bükreş’te yapılan Taşnak Partisi Ermeni meselesi toplantısında sunduğu raporda beyan ettiği itirafları ile Türk Tezlerini doğrulamakta ve Ermeni iddialarını çürütmektedir.
Her yıl 24 Nisan’ında Ermeni Soykırım Yalanlarını gündemine alarak “Birinci Dünya Savaşı sırasında (sözde) yüz binlerce Ermeni’nin katledilmesi olayını (!) anan” Avrupa ülkeleri; utanmadan, Türkiye’ye soykırımı kabul çağrısında bulunulurlar ve meclis toplantılarından sonra Devlet Başkanları/Başbakanları ve parlamento üyelerinin de katılımlarıyla en büyük Katedrallerde (sözde) “Ermeni Soykırımı Anma Ayinleri” yaparak aslında uluslararası hukuk açısından suç işlemektedirler. Çünkü 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından alınan ve 12 Ocak 1951’de yürürlüğe giren 260 sayılı “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme” kararı hükümlerine göre; Birinci Dünya Savaşı’nın zorlu şartları karşısında 27 Mayıs 1915'te Osmanlı Hükumeti tarafından çıkartılarak uygulanan Tehcir Kanunu yani resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu, BM’nin soykırım sözleşmesinde kast edilen hususları kapsamadığı için “SOYKIRIM SUÇU SAYILAMAZ”.
Artık rutin hale dönüşen bu Türkiye’yi suçlamaya dönüşen etkinlikler, “uluslararası nefret suçları kapsamındadır ve suçtur”.
Ermeni iddiaları yalandır. Bilakis soykırıma uğrayan taraf Türk Milleti’dir. Ermenilerin Türk Milletine karşı ihanet ve saldırıları; Anadolu’da, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Azerbaycan coğrafyasında, Türkistan’da, Osmanlı döneminde ve Millî Mücadele döneminde de devam etmiştir. ASALA Ermeni terör örgütünün 1975-1994 yıllarında Türkiye dahil 21 farklı ülkede Türk diplomat ve mülki memurları ile sivillere karşı silahlı ve bombalı saldırıları unutulmamalıdır. ASALA’nın devamı niteliğinde piyasaya sürülen PKK terör örgütünün 1984’ten buyana asker, polis, öğretmen, kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeksizin sivil katliamları hafızalarda tazedir. 1988-1994 Karabağ Savaşı’nda, 13 Ocak-14 Şubat 1990 Bakü ve 25-26 Şubat 1992 Hocalı Soykırımlarıyla devam eden Ermeni katliam ve soykırımları bütün dünyanın gözleri önünde cereyan etmiş ve Türkiye’yi olmayan soykırım ithamıyla suçlayan medeni(!) Batı’nın görmezden geldiğini tarih kaydetmiştir.
Son söz olarak; Ermenilerin Türklere yaptığı soykırımları, Yunanistan’ın Millî Mücadele döneminde Anadolu’da işgal yıllarındaki katliamları, Fransa’nın Cezayir başta olmak üzere sömürgelerindeki soykırımları, ABD’nin Kızılderililere ve atom bombaları ile Japonlara karşı uyguladığı soykırımları, Hitler’in Yahudilere uyguladığı soykırımları, Sırpların (BM Barış Kuvvetlerinin gözleri önünde) Saraybosna ve Srebrenitsa ile sembolleşen Bosna-Hersek Savaşı’ndaki soykırımlarını unutarak; tarihinde asla soykırım uygulamamış Türkleri, soykırımla suçladıklarını en başta kendileri de çok iyi bilmektedirler. Tarih kaydetmiştir ve asla affetmeyecektir.
Nail Çelebi
Türk Dünyası Parlamenterler Birliği (TDPB) Başkanı
Comments